Blog > ANLATMAK İYİLEŞTİRİCİDİR

“Duygularınızı psikoloğunuzla paylaşın, yalnız kalmayın, anlatın anlaşılın, güçlenin, güvende kalın…”

“Duygularınızı psikoloğunuzla paylaşın, yalnız kalmayın, anlatın anlaşılın, güçlenin, güvende kalın…” diyen Uzman Psikolog Ceren Pakman, mesleki yolculuğunu da bizlerle paylaşıyor…

 

Sadece anlatmak ve anlaşılmak bile iyileştiricidir.

 

Sizi olduğunuz gfibi kabul eden, yargılamadan dinleyen, paylaştıklarınızın aranızda kalacağından emin olduğunuz, her şeyi konuşabileceğiniz biri var mı hayatınızda?

 

-Öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
 

1990 yılı ODTÜ Psikoloji bölümünden mezun oldum. Gestalt terapi yaklaşımının çatısı altında bireysel terapilerle başladım meslek hayatıma. Zaman içerisinde danışanlarımın romantik ilişkilerine dair zorlukların aşılması yönündeki talepleri beni eş ve evlilik ilişkisinde uzmanlaşmaya yönlendirdi. Daha sonra cinselliğin neredeyse hiç konuşulamıyor olması sebebiyle cinsel sorunların tedavisi için Cinsel terapiyi de çalışmalarımın arasına aldım. Hamilelik, doğum, üreme zorlukları ve tüp bebek tedavisinde psikolojik desteği içeren Doğurganlık Terapisi ise bir başka uzmanlık alanım. Fobiler ve travmatik yaşantılarla çalışırken hızlı ve oldukça etkin olan EMDR (göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) yöntemini benimsedim. Çalışma alanlarımı yurt içinde ve yurt dışında uluslararası geçerliliği olan sertifikalarla yetkilendirdim. Uzun yıllar Sağlık Bakanlığı’nda görev yaptıktan sonra özel hastanelerde ve tüp bebek tedavi merkezlerinde birçok danışanıma terapi verdim. Halen de hastane ve merkezlerle iş birliğine devam ediyorum ama artık danışanlarıma yoğunluklu olarak kendi ofisimde destek veriyorum.

 

-İnsanları dinlemek hatta belki de hayatlarının en özel anlarına tanık olmak nasıl bir duygu?
 

Çok ama çok heyecan verici. Düşünsenize kimsenin yapamadığını yapıyorsunuz, duygulara dokunuyorsunuz. Öyle ki bazen kişilerin kendilerine bile söylemekten çekindikleri konuları terapi seanslarında ele alabiliyorsunuz. Seanslarda kişilerin içinde bulundukları durumu anlamalarına, kendi çözümlerini üretebilmelerine böylece kendileri için en iyi olacak şekilde hayatlarına devam etmelerine aracı oluyorsunuz. Diğer taraftan da yaptığım işin gizlilik, hassasiyet ve özen gerektiriyor olması da oldukça ciddi bir sorumluluğu beraberinde getiriyor. Bu iş, sürekli kendinizle ve çevrenizle temasta bulunduğunuz, devamlı gelişmelere açık olmanızı gerektiren bir meslek. Aslında yaptığım iş tam da hayatın kendisi gibi çok dinamik ve çok heyecanlı.

 

-İnsanların kendi başlarına çözemediklerini düşündükleri problemlerini psikologla konuşmanın en büyük artısı nedir sizce?
 

Bence bu işin en önemli kısmı, karşınızda sizi yargılamadan dinleyebilecek, sizi anlamaya çalışan ve paylaşımlarınızı gizlilikle koruyacağını bildiğiniz birisinin olması. Günümüzde artık ilişkiler öyle bir hal aldı ki, her şey neredeyse “mış gibi” yaşanıyor. Kendimizi etrafımızdakilerin yargı ve yorumlarıyla kolayca birçok konuda sıkışmış ve yalnız hissedebiliyoruz. Hatta öyle ki, insanın kendini olduğu gibi gösterebilmesi ve anlatabilmesi çok büyük bir lüks haline geldi. Bu yüzden ben kişinin her nasılsa olduğu gibi kabul görebileceği tek yerin psikoterapi seansları olduğunu düşünüyorum. Zaten sadece bu bile başlı başına iyileştirici bir unsurdur. Ayrıca yaşanan sıkıntılar ya da zorluklar benzer olsa bile, kişilerin bu durumlar karşısında hissettikleri ve düşünceleri farklılık gösterebilir. Herkes ve her yaşantı özel ve biriciktir. Benzer teknikler kullanılsa dahi yaklaşımlar kişiye özel ve butik olmalıdır. Bu da kendinizi özel ve değerli hissetmenize sebep olur.

 

-Peki psikoterapiyi dertleşmekten farklı kılan nedir?
 

Genel algı şudur değil mi; “şimdi psikologla konuşacağız da ne çözülecek? Sanki o benim yaşadığımı benden daha mı iyi biliyor? Benim kimseden akıl almama gerek yok. Hele ki beni hiç tanımayan birinden!” Çoğu kişi terapiye mevcut sorunu ile ilgili acil bir çözüm bulunması beklentisiyle gelir. Oysa ki bilinenin aksine psikolog, sizin adınıza karar verip sizi yönlendirmez ya da sizi doğrudan olmak istediğiniz yere götürmez. Peki yaptığı nedir derseniz, sorununuzu detaylı ve hedefe yönelik bir şekilde yeniden ele almanızı sağlar. Size en uygun gelecek çözümü belirlemenize yardımcı olur. Seçtiğiniz hedefe ulaşabilmeniz için gerekli becerileri edinmenize destek olur. En önemlisi de kendinizi ve çevrenizle olan temasınızı daha iyi anlamanıza yardımcı olur. Evet seansların sonunda muhakkak sorununuz ile ilgili bir çözüme ulaşırsınız ama bunun yanında karşılaşabileceğiniz başka zorluklarla ilgili beceriler de edinirsiniz. Bu çok önemli bir kazanımdır.

 

-Terapi her zaman, her durumda işe yarar mı?
 

Aslında bu sorunun mutlak bir doğru cevabı yok. Bana göre psikoterapiden gerçekten fayda sağlamanın üç ana noktası vardır ve bunlardan ilki, başvurduğunuz psikoloğun yetkin ve alanında uzman olmasıdır. Yalnızca psikolog olduğu için birine danışmak işe yaramayabilir. Çalışmaları, uzmanlık alanları, terapi yöntemleri ile ilgili ciddi bir araştırma yapmak iyi olacaktır. Bir diğeri, kişinin sorununu ele almaya kararlı bir şekilde terapiye gelmesidir. Düşünsenize, içinize sinmeyen, ihtiyaç duymadığınızı düşündüğünüz ya da faydasız olacağı önyargısı ile devam ettiğiniz bir sürecin içinde ne kadar kalabilirsiniz ki? Bunu genellikle yakınlarının önerisi hatta baskısı ile terapiye gelen, randevularını bile kendisi almak istemeyen kişilerde gözlemliyorum. Psikoterapiden gerçek fayda sağlamakta bence en önemli nokta ise danışan ve psikolog arasında kurulan terapötik ilişki bir anlamda duygusal güven bağıdır. Kendinizi yanında iyi ve güvende hissettiğiniz bir psikolog size daha çok fayda sağlayacaktır. Terapinin en önemli zemini güven ve gizlilik bağının karşılıklı olarak kurulmasıdır. Unutmayın, duygularınız çok kıymetli ve özeldir, bu yüzden neyi kiminle paylaşacağınız konusunda hassas davranmalısınız.

 

-Danışanlarınız size en çok hangi konularda başvuruyorlar?
 

“Hayattan eskisi gibi zevk almıyorum, hiçbir şey yapmak istemiyorum, eşimle eskisi gibi mutlu değiliz, beni neden aldattı anlayamıyorum, gözümün önünden o sahne hiç gitmiyor, uçak korkum yüzünden işlerimi sınırlandırmak durumunda kalıyorum, orgazmı yaşamak istiyorum, tüp bebek sürecinde stres ve kaygıdan bunaldım, her şey için kaygılanıyorum, hayatımı düzenleyemiyorum, bana neler oluyor anlamıyorum, asla hayır diyemiyorum, kendimi daha iyi tanımak istiyorum, aşklarım hep aynı şekilde bitiyor, gibi cümlelerle geçer genellikle ilk terapi seanslarımız. Aslında görüldüğü üzere kişinin duygusal dengesini bozan, yaşam kalitesini düşüren her şey terapi konusu olabilir. Bunlar, kişinin kendi içinde, sosyal ilişkilerinde ya da cinsel hayatlarında yaşadığı zorluklar olabiliyor. Bu konuları bireysel terapi, evlilik ve eş terapisi, cinsel terapi, doğurganlık terapisi ana başlıkları altında ele alıyorum.

 

-Genellikle terapi sırasında sizi zorlayan alanlar neler oluyor?
 

Uzmanlığımın olduğu hiç bir alanda mesleki açıdan kendi adıma bir zorluk yaşamıyorum. Ancak danışanlarımla her konuda kurmam gereken yargıdan uzak ve güvenli bir terapötik ilişki kurulması noktasında konu cinsellik olduğunda daha çok özen gerekebiliyor. Cinsellik çok rahat konuşulan bir alan değil. Doğru bilinen yanlışlarla dolu. Konu cinsellik olunca kişi sorununu paylaşmak ve çözüm aramaktan çok kaderine sığınmayı tercih edebiliyor. Oysa ki sizi tatmin etmeyen bir cinsel hayat asla kader değildir. Çünkü cinsellik öğrenilebilen ve bu yolla da zenginleştirilebilen bir yaşantıdır. Terapilerimiz sona erdiğinde kişi ya da çiftler cinsel yaşantılarında daha özgür ve tatminkar bir noktaya geldiklerini ifade ediyorlar.

 

-Ne zaman psikoloğa gitmeliyiz?
 

Hayatın kendisi başlı başına değişimden ibaret. Yaşamak ise değişime ayak uydurmak demek. Bizler değişimler karşısında sürekli duygusal dengesizlikler yaşarız. Bunlar yaşamdaki güçlükler ve zorluklar olarak karşımıza çıkar. Böyle durumlarda olumsuz durumun üstesinden gelip tekrar rahat hissettiğimiz yeni bir duygusal dengeye ulaşmak isteriz. Bu çoğu zaman kişinin kendi gücü ve çevresinden alabileceği destekle mümkün olabilir. Ama bazen öyle yaşantılar olur ki, kişi kendini yalnız, anlaşılmamış çaresiz ve çıkmazda hissedebilir;  böylesi bir durumda psikoterapi en iyi çözüm yoludur. Ayrıca çok ciddi sorunları olmayan kişiler de kişisel gelişimlerini olumlu yönde destekleyebilmek adına düzenli olarak psikolog görüşmelerine gelebilirler.